3 Temmuz 2010 Cumartesi

Dize(ye) Gelmek


annem:
annem dizeler yazardı. hep içine kapanık, konuşmaktansa dinlemeyi seven, dışarıya asla adımını atmayan, en fazla konağın bahçesine kadar çıkan, çıktığında da çardakta sırtını bahçe kapısına dönüp yüzü konağa dönük halde saatler geçiren sessiz, hemen herkesin sevdiği, camdanmış da az sonra kırılacakmış hissi veren, porselen tenli bir kadındı.

annem şiir karalardı
gözyaşı gibi, şıp diye;
hep içine atardı...

babam:
annemi ilk kez bu evin sınırlarında görmüş, görür görmez de aşık olmuş. tanıştıkları günün gecesinde şimdi benim bu satırları yazdığım çardakta saatlerce oturmuşlar. babam o gecenin sihrinin farkında. o gece anneme ulaşamaz ise böyle bir fırsatı bir daha yakalayamayacağının bilincinde. saatlerce konuşmuş. annem daha çok dinlemiş. bende şeytan tüyü olduğunu söylediğinde, sizde de bebek yüzlü katil kadar masumsunuz dediğim de gayya kuyusu kadar derin gözlerinde bir anlığına parlayan kıvılcımla, aşkımızın o anda tutuşmaya başladığını hissettim, der babam.

babam, annem, ben ve bu ev:
genç yaşta dul kalan büyükannem ölene kadar ikinci kattaki büyük odada yaşamışlar, kadıncağız öldükten sonra da süleymaniye'deki bu evde yaşamaya devam etmişler. hiç dışarı çıkmamakla birlikte annemin ahbabı çoktu. müzisyenler, şairler, ressamlar, şarkıcılar... iki katlı evimizde yerli ya da yabancı değişik tipte insanlar gelir, bir süre misafirimiz olurlardı. misafirlerin olduğu günlerin geceleri geç saatlere kadar oturulur, siyaset hariç her şeyden konuşulurdu. bu eve siyaset ve mazbatalı giremez, derdi annem.

annem tuhaf bir kadındı. şairane ama şair değil. dizeler yazar ama şiir değil. rastgele. aklına estikçe oraya buraya karalardı dizelerini; kitapların kapaklarına, gazete kağıdına, babamın eskizlerinin arasına, gelen bir mektup zarfının orta yerine...

yazdığı bir şeyi alıp bir yere sakladığı, bir defter tuttuğu görülmemişti. haberdar olduklarımı ben topluyor veya kopyalıyor, gizliden gizliye kendime annemin mısralarından oluşan bir defter yapıyordum. şundan emindim ki, bir bu kadar da ıskaladıklarım, hiç haberdar olmadığım dizeler vardı.

neden bu işi gizlice yaptığımı bugün bile kendime tam olarak açıklayabilmiş değilim. belki biraz işe esrarlı hava vererek kendimce eğleniyordum. belki de annemin beni farketmesiyle artık ortalık yere dizeler saçmaktan vazgeçeceğini düşünüyordum. bir ihtimal babamın tepkisinden de çekiniyor olabilirdim.

babam ve şiir :
babam şiiri uzaktan sevmek gerektiğini söylerdi. çünkü şiir yazacak kadar hassas bir bünye her an arıza çıkarabilirdi. bir kaç aşk ve erotik şiiri ezbere bilmek gerekirdi diye de öğüt verirdi öte yandan. bazı kadınların ancak ezbere okunan bir iki mısra ile açabileceğini söylerdi.

şiir ve kadınlar :
annem de, babam da yıllar önce göçtüler. bildiğim kadarıyla hiç kardeşim yok. bu konuda babam da çok emin değildi. bu koca evde kaç kadınla seviştiğimi hatırlamıyorum, kaç saat böyle geçmişimi düşünerek bu çardakta oturduğumu bilemiyorum annem gibi. annemin dizelerini derleyip bastırdığım şiir kitabı, eleştirmenlerce göklere çıkarıldığında kapımı çalanlar arasında yazın dergilerinde yayınlanmak üzere söyleşi yapmaya gelen genç kızlardan bir kaçıyla sevişirken babamın şiirin işlevi için söylediklerine hak vermemem elde değildi.